BUGÜN GÜNLERDEN BİR MART

Gündem Yayın: 01 Mart 2025 - Cumartesi - Güncelleme: 01.03.2025 11:35:00
Editör - FİLİZ ÇINAR
Okuma Süresi: 7 dk.
Takip EtGoogle News
Türkiye'nin kurtuluş, kuruluş ve sonraki dönemlerinde birçok destanı vardır. Demokratik düzene geçildikten sonraki destanlarından birisi de "Bir Mart Tezkeresi"dir.
Evet.. Bir Mart Tezkeresi'nin reddedilmesi Türkiye'nin onurla, gururla tarihe geçen bir destandır.
Bu destanı yazanlar ise o gün mecliste bulunan ve "hayır" oyu vererek yurtseverliklerini kanıtlayan isimsiz kahramanlardır. Elbette, bu tezkerenin reddedilmesinde en büyük pay CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ındır.
Peki, Türkiye 1 Mart Tezkeresi noktasına nasıl geldi?
 
Neden 1 Mart Tezkeresi'nin TBMM'nde kabul edilmesi için ısrar edildi?
 
 
 
Amerika, Irak’a girmek istiyordu ve bunu Türkiye eliyle yapmayı tasarlamıştı. Bu aynı zamanda, Türkiye’nin binlerce yıl yan yana yaşadığı, Müslüman bir ülkeye savaş açması olacaktı. Irak’la din bağımızın dışında akrabalık bağlarımız da vardı. İşte, böyle bir ortamda daha yeni kurulmuş AKP Hükümeti, böylesine önemli bir tezkereyi meclise taşıyarak, ABD’nin değirmenine su taşıma görevini üstlendi. Oysa, seçimlerde dinden imandan bahsederek,  güç kazanmıştı.
ABD, altyapıyı oluşturma yolunda emin adımlarla yürüyordu. Buna zemin hazırlamak için çeşitli taktikler izledi. Bunlardan bir tanesi bebek katilinin Kenya'da bize teslim edilmesiyle başladı. Bebek katilinin teslim edilmesi toplumda büyük bir heyecan dalgası yarattı ve 19 Nisan 1999 seçimlerinde DSP'yi birinci parti yaptı, CHP'yi meclis dışına itti. Anasol Koalisyonu döneminde APO'nun teslim edilmesi DSP'yi toplum gözünde birdenbire flaş parti haline getirdi. Bu elbette, yapılacak yeni seçimde DSP'nin birinci olması için bir ortam yarattı.
Popülist politikalar ve seçmenin duygusal yaklaşımı sonunda Türkiye'nin en uzun koalisyonu DSP-MHP-ANAP Hükümeti kuruldu. Böylece Ecevit’i ikna edeceklerini sanıyorlardı. Ecevit, Irak’ın işgaline karşı çıktı. “Ben bu ülkenin işgaline izin veremem” dedi. İşte o andan sonra işler tersine döndü. Tılsım bozuldu.
 
ABD kızmıştı, hemen çomak sokuldu .Ülkeyi esenliğe çıkarmak için içilen acı şerbet etkisini göstermeden önce DSP parçalandı ardından hükümet ortağı parti erken seçim diyerek bu gidişi hızlandırdı. Türkiye'de işlerin iyi gitmesi hiçbir zaman birilerinin hoşuna gitmezdi  ve  bozmak için bir şeyler yaparlardı. Yine, aynı taktik izlendi.
Dünyanın jandarması olarak nitelendirilen emperyal güç ABD'nin , on bin kilometre  ötelerden  bölgeyle ilgili yüzyıllık planları vardı.
İşte, bu planların uygulanması zamanı şimdiydi.
Yani, Irak, işgal edilecekti. Kafaya konmuştu bu. ABD, bu isteğini Ecevit'e duyurdu. Ecevit, her ne kadar duygusal bir yapıya sahipse de en büyük özelliği yurtsever oluşuydu. Elbette, kesin bir dille reddetti ABD'nin Irak'ı işgal planındaki  topraklarımızda asker konuşlandırılmasını...
Ve, üzeri çizildi doğal olarak.
Ecevit, artık tu kakaydı.
Gitmesi için düğmeye basıldı.
Önce kendi içinden sonra da ortaklarından darbeyi yedi. Ve seçime gidildi.
Yapılan seçimde Türkiye'nin en uzun ömürlü acı ilacı içmiş koalisyonunun partileri baraj altında kaldılar.
Seçime kısa bir süre önce kurulan partinin genel başkanı başka hiçbir sıfatı olmadan ABD'de kabul edildi. Ve, seçim sonrası milletvekillerinin 3/2'sini  bu parti kazandı ve TBMM’de egemen oldu.
Nasıl kazandı, neler vaat etti,  hangi sözleri verdi bilinmez?
Kurulan hükümetin ilk işlerinden birisi ABD'nin Irak'ı işgali sırasında yabancı postalların topraklarımızda konuşlandırılmasına ilişkin bu tezkereyi meclis getirmek oldu.
Yani, Türkiye'nin  Ortadoğu bataklığının içine tam anlamıyla çekilmesi bir  tezkere ile gerçekleştirilecekti.
Deniz Baykal önderliğindeki milletvekilleri bu kirli projeye karşı çıktılar. Nasıl karşı çıkılmazdı. ABD’nin savaş gemileri limanlarımıza gelmeye başlamıştı bu ve topraklarımızda 65 bin ABD askerinin konuşlandırılmasının meydana getireceği otorite boşluğu anlatıldı. Bu bir anlamda işgal demekti. ABD'nin on binlerce kilometre öteden gelip, ortalığı karıştırdıktan sonra çekip gideceği, bizim ise bu bölgede komşu kalacağımız anlatıldı. Deniz Baykal, bugün halen açıklanmayan tutanaklardaki konuşmasında tarih yazacak denli önemli vurgular yaptı. Dönemin CHP Genel Sekreteri Önder Sav, olayı baştan aşağı irdeledi ve ABD askerini düşman askeri olarak niteledi , AKP’lilere, “ Amerika’dan korktuğunuz kadar Allah’tan da korkun” dedi. Sonuç, tezkerenin reddiydi.
TBMM bir destan  yazmıştı. 22. Dönem milletvekilleri bu  destanın  kahramanlarıydı.
Peki, iş bitti mi?
Biter mi?
ABD, bu tezkerenin reddiyle, siyasal ve ekonomik olarak büyük zarara uğramıştı, Irak'a girmesine karşı çıkan Ecevit'i harcadığı gibi, tezkerenin reddini sağlayan Baykal'a da fatura kesilmeliydi.
Önce partinin dağıtılması, bölünmesi çabaları ortaya kondu. Çeşitli partiler kurduruldu.
Baykal'ın açılım süreci içindeki milli politikaları, Türkiye'nin çıkarları konusundaki ulusal yaklaşımı zaten 1 Mart Tezkeresi nedeniyle kinlenen ABD'yi daha da beter kudurttu.
Ve, bir kaset kumpasıyla Baykal devre dışı bırakıldı ve neoliberal politikalara yol verilerek, adım adım Türkiye'nin bölünmesine giden süreç  başlatıldı.
Son bir şey.
Eğer,  o zaman değiştirilmek istenen anayasa maddeleri yürürlükte olsaydı, meclis reddetse bile tezkere hemen devreye sokulur ve Türkiye'nin parçalanma süreci daha da hızlandırılırdı...
Şu aralar Bebek Katili APO ile yapılan pazarlıklar, terör örgütünün  muhatap alınması, terörle mücadeleden terörle müzakereye gelinmesi 1 Mart Tezkeresinin önemini bir kez daha ortaya çıkarıyor.
 
 Türk Halkı, 1 Mart’ın önemini kavramalı ve yurdumuzun kimlere peşkeş çekilmek istendiğini görmelidir.
TÜRK Solunun Amerika’nın 6. Filosunu protesto ederken, Türk Sağının da secdeye eğildiğini de unutmamalıdır halkımız.
 
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.