İTİLMİŞLER KAKILMIŞLAR
75 yıla yakın çok partili sistemimizin 65 yılından fazla bir süre ülkeyi yöneten sağ iktidarlar hep kayaya tosladılar. Her kaosta yeni arayışlar başladı. Ülkemiz üzerinde emelleri bulunan dış mihraklar da yeni yeni projeleri ortaya koyarak bu işi hızlandırdılar. Bunun en son örneği de büyük sıkıntılarla geçirdiğimiz bu dönem.
Bu dönemin başlangıcında, sözde yeni isimlerle ortaya çıkarıldı. Gömlek değiştiren anlayış, hocalarını satarak yeni oluşumlara gitti. Son macerada aslında pek yeni bir yüz olmasa da bazı yüzleri cilalayarak toplumun önüne koydular.
Toplum; yolsuzluk, hırsızlık, adam kayırma gibi olaylardan bıkmıştı. Önüne konulan yemeğe balıklama daldı.
Sanıyordu ki, yeni gelenler ülkeyi düze çıkaracaklar, hırsızlık yapmayacaklar...
Oysa, tam tersi oldu.
Cumhuriyet döneminin en büyük hırsızlıklarına, yolsuzluklarına kapıyı araladığının farkında değildi halk.
Bunlar, "dini bütün çalmazlar" düşüncesine kapılarak büyük bir yanılgıya düştü.
Gelenler gidenlerden çok daha fazla çalmaya başladılar. Yani, gelen gideni arattı.
Ama, bunların bir farkı vardı. Bunların önüne ders notları konulmuştu. Geçmişte yaşananlardan ders çıkarılarak, bir algı politikası oluşturuldu. Her şey algıya göre şekillendirildi.
"Çalıyorlar ama çalışıyorlar" denildi bunlar için. Diyen de recip halkımızdı.
Çalıyorlarmış ama çalışıyorlarmış. Sanki masum bir düşünce olarak ortaya konuldu.
Dinci geçinenler, bunu halkın önüne koyarlarken bir yandan da kendileri götürmeye başladılar. Hani devenin hamudu örneği...
Oysa, yüce dinimiz; "çalma", "yetim hakkı yeme", "karşıma kul hakkıyla çıkma" , "iyi insan ol", dememiş gibi dört koldan çalmalar sürdürüldü. Hiçbir geçmişi olmayan şirketler baş rol oyuncusu oldu.
Aslında, millet ilk başta çok fazla güç de vermemişti. Alınan %34 oyla, TBMM'nin %66' sı ele geçirilince bir güç zehirlenmesi ortaya çıktı. Önceleri tedirgin bir şekilde başlayan çalışmalar zamanla pervasız bir hale geldi ve ülkenin değerleri mapuslara gönderilerek gözdağı vermeler başladı.
Yıllarca sağ partilere oy verdikten sonra yeni adresini bulanlar kendilerini devlet yerine koymaya başladılar. "Güç bizde" diyenler hızla arttı.
Fakir fukara, garip gureba deyip iş başına gelerek varlıklarına varlık katanlar, doğal tabanlarını makarna-bulgura muhtaç ettiler. Onları elde tutabilmek için de bol bol yardım dağıttılar. Yani, önce yoksullaştırdılar sonra da gütmeye başladılar.
Bu ülke ne yazık ki, bu dönemde "ben çobanım" diyen yöneticilerle tanıştı.
Peki, bunlar böylesine güçlü duruma kendi güçleri ile mi geldiler?
Kesinlikle hayır.
İyi bir araştırma yapılsa doğal tabanları %10'u bulmayacak bu kesim, diğer partilerde görev alıp ülkenin düştüğü sıkıntıda payı olan itilmiş-kakılmış politikacıların yereldeki güçlerini de kullanarak bu noktaya geldi. Elbette, toplumun ezikleri-büzükleri de bu tiyatroda rol aldılar.
Bu süreçte, ülke iç politikada olduğu gibi, dış politikada da sıfır çekti. Askerle oynandı. Yargı darmadağın edildi. Aydınlar, gazeteciler susturulmaya çalışıldı. Ekonomi, batırıldı. Atatürk ve İnönü için "iki ayyaş" yakıştırması yapıldı. Adalet yok edildi. Geçmişe özlem duyanların örgütleri parasal olarak güçlendirildi.
Şimdi, Cumhuriyetten rövanş almak için tüm güçlerini kullanıyorlar. Bilinç altlarında yıllardır sıkıştırdıkları düşüncelerini hayata geçirmeye çalışıyorlar.
Başarabilecekler mi?
Hiç olasılık vermiyoruz.
Bu toplumun dinamikleri buna müsâde etmeyeceklerdir.
Çünkü, Cumhuriyet ve demokrasi; eksikliklerine rağmen halen en güzel rejimdir.