Dikişin Ötesinde Bir Anlatı: Selda Palancı ile Zarafetin Yeniden Tanımı


Yalın ama çarpıcı. Klasik ama zamansız. Selda Palancı'nın tasarımları, kumaşla başlayan ama duyguyla tamamlanan hikâyelerin beden bulmuş hali. Nişantaşı’ndaki zarif atölyesinde, her biri kendine özgü bir duruş taşıyan parçalarla Selda Palancı, modayı bir dekor değil, bir ifade biçimi olarak yeniden kurguluyor.
Palancı’nın tasarım dili, bedenin hareketine saygılı, silüetle uyumlu bir denge arayışında. Feminen formu kucaklarken, abartıya kaçmayan bir özgüven vurgusu dikkat çekiyor. Drapelerle dramatik bir anlatım, işçilikteki incelikle sade bir görkem; bu ikili, onun imzası haline gelmiş durumda.
En çok da kişiye özel haute couture tasarımlarında ortaya çıkıyor bu anlatım gücü. Palancı, her müşterisini bir tuval gibi görüyor. Tasarımları, yalnızca giyen kişinin ölçülerine değil; yaşam tarzına, duruşuna, hatta ruh haline göre biçimleniyor. Bu yönüyle onun modası, trendlerden çok hikâyelere yaslanıyor.
Sahne kostümlerinde ise teatral ama rafine bir çizgi beliriyor. 2024’teki bir moda etkinliğinde sergilenen kelebek temalı elbisesi, dönüşüm temasını görsel bir şiire dönüştürmüştü. Transparan dokular, pastel yansımalar ve ışıkla etkileşen kumaşlar aracılığıyla tasarım, hareket ettikçe anlam kazanan bir gösteriye dönüşmüştü.
Selda Palancı’nın çalışmaları; couture’un el işçiliğiyle günümüz minimalizmini birleştiren, kusursuz dikişlerin arkasında güçlü bir anlatı barındıran işler olarak öne çıkıyor. Sadece bir giysi değil, bir karakter sunuyor. Her detayında “Ben buradayım” diyen ama bunu zarafetle fısıldayan bir dünya kuruyor.
Palancı’nın tasarımları, podyumdan sokağa değil; ruhla buluştuğunda var oluyor. Ve bu yönüyle, sadece modanın değil, modern kadının da geleceğini şekillendiriyor.