Şehit Önder Özen'in Ardından


Bir şehit daha düştü toprağa… Sessizce, gözyaşlarıyla, yürek dağlayan feryatlarla… Bu kez adı Uzman Çavuş Önder Özen’di. Bu vatan için, bu bayrak için, bizler için şehit oldu. Ama ne acıdır ki, cenazesinde devlet erkânından kimsecikler yoktu. Ne bir bakan, ne bir milletvekili, ne de bir üst düzey bürokrat… Sadece Anahtar Parti Genel Başkanı Yavuz Ağıralioğlu oradaydı. Geriye kalan siyasetçiler, protokol üyeleri ise başka bir cenazedeydi: Sırrı Süreyya Önder’in…
Kimse kusura bakmasın ama bu, vicdanları kanatan bir adaletsizliktir. Elbette herkesin ardından saygı duyulabilir ama bu vatan için can veren bir şehidin cenazesi bu kadar sahipsiz bırakılır mı? O şehit, sadece toprağa düşen bir asker değil; bu milletin onurudur, şerefidir.
Ve en çok da 4 yaşındaki kızının sesi kaldı kulaklarımızda… O küçücük yürek, babasının tabutunun başında babasına seslendi:
“Benim ayıcığım var, gördün mü baba?”
İşte orada koptu yürekler… Orada düğümlendi boğazlar… Gözyaşları sel oldu, acı içimize kazındı. O minicik kız, babasını bir oyuncakla avutmak isterken, bizler bu milletin evlatlarına nasıl bu kadar duyarsızlaştığımızı sorgulayamadık bile.
Önder Özen ne için şehit oldu? Kimin için can verdi? Biz ne yaptık onun ardından? Hangi yüzle bakacağız şimdi geride kalan yetimine, annesine, eşine?
Devletin, milletin şehidine sahip çıkması gerekir. Çünkü bir gün bir evlat daha şehit olduğunda, arkasında sadece bir "ayıcık" ve bir mezar taşı kalmamalı. Vatan için toprağa düşenin cenazesi, milletin namusu gibi taşınmalı. Unutulmasın: Şehitler unutulursa, bu milletin kalbi kurur.
Aslında biz sadece bir şehidi değil, biraz da insanlığımızı toprağa verdik.