Evrim Rızvanoğlu, “Doğanın bağrına bir çöp dağı dikilmek isteniyor”
DEVA Partili İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu, Kandıra’da ormanların, su kaynaklarının ve tarım arazilerinin tam ortasına inşa edilmek istenen çöp tesisine sert tepki gösterdi: “Doğanın bağrına bir çöp dağı dikilmek isteniyor”


Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde düzenlediği basın toplantısında konuşan DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu, Kocaeli Kandıra’da kurulmak istenen Katı Atık Bertaraf ve Düzenli Depolama Tesisi’ne sert sözlerle karşı çıktı. Basın toplantısına DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Sudan’ın yanı sıra Kocaeli Kandıra Kültür ve Çevre Derneği temsilcileri ile Pirceler ve Akçakese Köyleri’nden vatandaşlar da katıldı.
Rızvanoğlu yapılmak istenen tesisin yerinin yanlışlığına vurgu yaparak, “Tam ormanın içine, su kaynaklarının başına, tarım arazilerinin kalbine! Yani halkın deyimiyle: Doğanın bağrına bir çöp dağı dikilmek isteniyor! Ama bu sadece bir proje değil. Bu, halkı yok sayan bir anlayışın ürünüdür. Bilimi reddeden, hukuku çiğneyen, Anayasanın açık hükümlerini görmezden gelen bir zihniyettir. Peki bu zihniyetin sonucunda ne oluyor? İşte tam da burada karşımıza ‘çevre sürgünü’ gerçeği çıkıyor.” dedi.
Rızvanoğlu’nun yaptığı açıklamanın satırbaşları şu şekilde:
“Bugün buraya bir çevre sürgününü, bir doğa talanını, bir kamusal gaspı hep birlikte ifşa etmeye geldik.”
Rızvanoğlu konuşmasında ve basın toplantısı bitiminde mücadeleye katkı verenlere teşekkür ederek “Kocaeli’nin dört bir yanından gelen, gelmeyi çok isteyip gelemeyen kıymetli yurttaşlar ve özellikle de olağanüstü bir çevre mücadelesi veren çok sevgili Kandıralılar, Hepiniz hoş geldiniz. Bugün buraya sadece bir basın açıklaması yapmak için gelmedik. Bugün buraya bir adaletsizliği durdurmak için geldik. Bir felaketi önlemek, bir hak mücadelesine ses olmak için geldik. Bugün buraya bir çevre sürgününü, bir doğa talanını, bir kamusal gaspı hep birlikte ifşa etmeye geldik. Aramızda Kocaeli Kandıra Kültür ve Çevre Derneği var. Yılmadan mücadele eden, sesi bastırılmak istenen ama geri adım atmayan onurlu insanlar burada. Genel merkez yöneticisi, Kocaeli’nin kızı Genel Başkan Yardımcımız Sayın Zeynep Sudan yanımızda. Deva Partisi Kocaeli il teşkilatından arkadaşlarımız burada. Herkese çok teşekkür ediyorum.” dedi.
“Bu bir çöp tesisi değil, bir yağma düzenidir”
Rızvanoğlu, “Biliyoruz ki bu insanlar sadece kilometrelerce yol gelmediler. Aynı zamanda yıllardır görmezden gelinen bir adalet talebini, bir çevre mücadelesini de buraya taşıdılar. İşte bu yüzden, bugün yalnızca bir Atık Bertaraf ve Düzenli Depolama Projesinin etkilerini değil, bu gibi projelerin ardındaki zihniyeti de konuşacağız. Çünkü bu mesele sadece Kandıra’nın değil, hepimizin meselesidir. Bugün burada konuştuğumuz şey bir çöp tesisi değil. Bu, toprağa, suya, geleceğe karşı açılmış organize bir işgaldir. Bu bir yağma düzenidir.” ifadesini kullandı.
“Bu bir tahliye planıdır”
Projenin ardında çevre sürgünü anlayışının bulunduğunu söyleyen Rızvanoğlu, şu sözlerle uyardı:
“Kandıra’nın Akçakese ve Pirceler mahalleleri arasına bir katı atık tesisi yapılmak isteniyor. Tam ormanın içine, su kaynaklarının başına, tarım arazilerinin kalbine! Yani halkın deyimiyle: Doğanın bağrına bir çöp dağı dikilmek isteniyor! Ama bu sadece bir proje değil. Bu, halkı yok sayan bir anlayışın ürünüdür. Bilimi reddeden, hukuku çiğneyen, Anayasanın açık hükümlerini görmezden gelen bir zihniyettir. Peki bu zihniyetin sonucunda ne oluyor? İşte tam da burada karşımıza ‘çevre sürgünü’ gerçeği çıkıyor. Çevre sürgünü; insanları doğdukları, büyüdükleri, emek verdikleri topraklardan, sessizce ama sistemli bir biçimde koparmaktır. Kimi yerde altın madeniyle… Kimi yerde termik santralle… Ve kimi yerde, bugün burada olduğu gibi, ‘çöp yönetimi’ bahanesiyle... Bakın bu gürültüsüz bir tahliye planıdır. Bu plana göre, insanların huzurla yaşadığı alanlar önce kirletilir, sonra verimsizleştirilir, ardından yaşanmaz hale getirilir. Ve insan, bir sabah artık orada yaşayamaz hale gelir. İşte bu, modern bir sürgün biçimidir. Hem sessizdir, hem yaygındır.” dedi.
“Bu zihniyet, halkı korumuyor”
Rızvanoğlu konuşmasına devamla “Bir zamanlar sömürgeciler Afrika’da ne yaptıysa, bugün bu ülkenin topraklarında da benzeri uygulanıyor. O zamanlar altın için, elmas için, kauçuk için yerli halkın toprakları yağmalanıyordu. Bugünse benzer bir işleyiş, “çöp tesisi yapacağız” kisvesi altında kendi yurttaşlarımıza reva görülüyor. Ormanlar, dereler, meralar; tıpkı sömürge dönemlerinde olduğu gibi, rant uğruna feda ediliyor. Bu zihniyet, halkı korumuyor. Aksine halkın yaşadığı yere göz dikiyor”.
“Proje alanının yakınlığı bilimsel, hukuki ve vicdani sınırların bile altında!”
Rızvanoğlu kurulmak istenen tesisin yerleşim alanlarına yakınlığına dikkat çekerek “Şimdi gelin, bu projenin gerçekte ne anlama geldiğine biraz daha yakından bakalım. Bu tesisin yapılmak istendiği yer: Akçakese’ye 500 metre, Pirceler’e 700 metre, cezaevine 300 metre, sanayi bölgesine yalnızca 1 kilometre mesafede. Yani bilimsel, hukuki ve vicdani sınırların bile altında! Bu proje, halkın evinin hemen dibine, yaşam alanının tam kalbine çöp tesisi dayatmaktır.” dedi.
“Burada resmen doğanın göz göre göre gasp edilmesi söz konusu”
Ormanların Anayasa ile güvence altında olduğunu hatırlatan Rızvanoğlu, “Toplamda 570 dönümlük bir alandan söz ediyoruz. Ve bu alanın 548 dönümü orman! Meşe, kayın, gürgen gibi; onlarca yılda büyüyen, binlerce ağaç bir çırpıda kesilecek. Bu ağaçlar sadece orman değil; bu bölgenin iklimini, toprağını, suyunu ve insanını ayakta tutan canlı birer varlık. Peki Anayasa bu duruma ne diyor biliyor musunuz? 169. madde çok açık ve net, devlet ormanları korur, genişletir, tahrip edilmesine izin vermez diyor. Ama burada ne orman korunuyor, ne Anayasa hatırlanıyor! Burada resmen doğrudan bir kamu varlığının yağmalanması, doğanın göz göre göre gasp edilmesi söz konusu!” dedi.
“Bölgenin jeolojik yapısı da ciddi bir uyarı veriyor”
Rızvanoğlu, şunları söyledi: “Bu bölge yalnızca orman değil, aynı zamanda su kaynağı. Proje alanının altında ve çevresinde hem yer altı hem yer üstü su kaynakları bulunuyor. Bu kaynaklar Sarısu Deresi’ni besliyor. Sarısu ise 45 kilometre boyunca birinci sınıf tarım arazilerini suluyor. Peki ya bu topraklarda ne yetişiyor? Kandıra Biberi ve Kandıra Karpuzu gibi coğrafi işaretli ürünlerin %80’i bu bölgeden çıkıyor. Sarısu’nun Karadeniz’e döküldüğü yer, özel kanunla koruma altında olan bir avlak sahası. Yani bu yalnızca bir çevre değil, aynı zamanda bir gıda güvenliği meselesidir. Soframıza koyduğumuz her bir lokmanın nasıl bir tehdit altında olduğunu gösteren bir mesele bu! Ayrıca bölgenin jeolojik yapısı da ciddi bir uyarı veriyor: Zemin karstik kireç taşı. Bu şu demek: yağmur yağdığında, çöp sularında bulunan kurşun, arsenik, solvent gibi ağır metaller doğrudan yer altı suyuna sızacak. Ve bu suyu biz içeceğiz. Bu suyla tarlalar sulanacak. Ve bu zehir soframıza kadar gelecek.”
“Zemin uyarıyor, siz görmezden geliyorsunuz!”
ÇED raporuna ilişkin eleştirilerini dile getiren Rızvanoğlu, heyelan riskine işaret ederek şöyle devam etti:
“Bölgenin zemin yapısı karstik. Ekim 2024’te zeminde bir metreyi bulan düşey kayma tespit edilmiş. Burası aktif bir heyelan sahası. Ama ne yazık ki ÇED raporunda bu riskler ya yok sayılmış ya da üstünkörü geçilmiş. Bu rapor bir değerlendirme değil, projenin önünü açmak için hazırlanmış bir formalite belgesidir.”
“Meralar yok ediliyor, hayvancılık bitiriliyor”
Bölge halkının geçim kaynağı olan hayvancılığın bu projeyle büyük zarar göreceğini vurgulayan Rızvanoğlu, şunları kaydetti: “Kandıra halkı hayvancılıkla geçiniyor. 100 dönüm olan mera alanı 16 dönüme kadar düşmüş durumda. Şimdi o son 16 dönüm de bu projeye kurban edilmek isteniyor. Hayvanlar temiz su bulamayacak, meraya ulaşamayacak. Süt azalacak, etin kalitesi düşecek. Bu, kırsal ekonominin tasfiyesidir.”
“Kocaeli Belediyesi’nin kendi raporu bile bu alanın uygun olmadığını söylüyor”
Projenin siyasi bir tercih olduğunun altını çizen Rızvanoğlu, bilimsel raporların da bu alanın uygun olmadığını ortaya koyduğunu belirtti: “Kocaeli Büyükşehir Belediyesi 2020’de hazırladığı kendi raporda diyor ki: ‘Katı atık tesisleri için en uygun yer Gebze ve Dilovası’ndaki terk edilmiş taş ocaklarıdır.’ Yani bilimsel rapor alternatif yerleri gösteriyor. Ama bu proje neden ormanlık alana yapılmak isteniyor? Çünkü orada halk yok. Orada rant yok. Burada ise üretim var, hayat var, gelecek var.”
“Bu bir yatırım değil, halkı sessizce tasfiye etme girişimidir”
Rızvanoğlu açıklamasını şu sözlerle tamamladı: “Bu bir planlama değil, bir tasfiye tercihidir. Bu, halkı doğduğu topraklardan sessizce koparmanın, adım adım uygulanan bir çevre sürgününün parçasıdır. Ve biz bu tercihi reddediyoruz. Buradan, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’ne ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bir kez daha sesleniyoruz: gelin bu projeden derhal vazgeçin! Biz yatırıma değil, yanlış yere yapılan, doğayı ve yaşamı yok sayan bu yanlışlığa karşıyız! Bir tesis yapılacaksa, önce doğanın ve halkın rızası alınmalıdır. Doğaya rağmen, halka rağmen plan yapan anlayışı kabul etmiyoruz. Bu ormanlar, bu sular, bu meralar sizin mülkünüz değil! Burası birilerinin rant hanesi de değil; halkın ortak geleceği! Kandıra halkı yalnız değildir! Bu topraklar sahipsiz değildir! Bu ülke, sessizliğe mahkûm edilmiş bir halkın ülkesi de değildir! Biz buradayız. Biz konuşacağız. Ve bu adaletsizliğe karşı susmayacağız! Bu mücadele yalnızca Kandıra’nın değil; Bütün Türkiye’nin, doğanın, yaşamın ve vicdanın ortak sesidir!”

